ŞEKERKÖY TARİHÇESİ
Ankara’nın Şereflikoçhisar ilçesine bağlı Şeker köyü Ankara’ya 106 km, Şereflikoçhisar’a 42 km mesafede bulunmaktadır. 2008 yılı itibarıyla köy nüfusu kışın 250 kişi (70 hane) civarındayken, bu sayı yazın 500’ün üzerine (140 hane kadar) çıkmaktadır. Konya’dan gelerek köye yerleşmiş tek bir hane haricinde köyün daimî halkının tamamım Nogaylar oluşturmaktaydı. 2004’te Hatay tarafından gelmiş ve köyde işçi olarak çalışmakta olan 4 hane Afganistan muhaciri Özbek de yaşamaktaydı. Ekonomik ve sosyal sebeplere bağlı olarak, 1960’lardan itibaren köy halkından pek çok kişi işçi olarak Avrupa ülkelerine gitmiştir. Bu göçler ilk olarak Almanya ve Avusturya’ya yönelmişken, daha soma Hollanda üzerinde yoğunluk kazanmıştır. Diğer Nogay muhacir köyleriyle kıyaslandığında, en fazla Şeker köyünden kimseler Avrupa ülkelerine çalışmaya gitmiş olup Hollanda’nın muhtelif şehir ve kasabalarında yaşamaktadır. Şeker köyünden Avrupa’ya göçler 2000’li yılların ortasına kadar devam etmiştir. 2008 yılı itibarıyla, tamamına yakım Hollanda ve Almanya’da olmak üzere, Türkiye dışında köy halkından en az 120 hane yaşadığı hesaplanmaktaydı. Avrupa’dakilerin yanı sıra, Ankara, Konya ve İstanbul’a yerleşmiş çok sayıda Şeker köylü Nogay bulunmaktadır.
Köyün temel geçim kaynağım sütçülük ve besi için yapılan büyükbaş hayvancılık teşkil etmektedir. Köyde komşu Doğankaya (Abdülgediği) ile birlikte kurulmuş olan bir kalkınma kooperatifi mevcut olup üretilen sütler oraya satılmaktadır. Şeker köyünde hayvancılığın yanı sıra bir ölçüde çiftçilik de yapılmakta ve arpa, buğday, mısır, pancar, fiğ ve yonca ekilmektedir.
Şeker köyünün yakınlarındaki bazı kalıntılardan, burada muhtemelen Bizans devrine kadar giden yerleşim olduğu anlaşılmaktadır. XIX. yüzyılın sonunda burada bulunan arkeolog John George Clark Anderson, rastladığı küçük bir Yunanca yazıtı zikretmektedir.157 Osmanlı döneminde günümüzdeki köy mevkisinin yahut yakın çevresinin en azından XVI. yüzyılın başından itibaren “Şeker” ismiyle anıldığı ve burada bir ölçüde yerleşimin bulunduğu görülmektedir. Nitekim 1530 tarihli tahrir defterinde burası, Aksaray livasının Koçhisar kazasına bağlı Şeker mezrası olarak zikredilmektedir.158 Müteakip yüzyıllar içinde de bu mevkide yahut hemen yakınlarında “Şeker” veya “Şekerli” isimleriyle belirli bir yerleşimin mevcut olduğu anlaşılmaktadır. 1861’in Mayıs ayma ait bir Osmanlı belgesinde, o zaman Aksaray kazası dâhilinde olan bu mevki, Nogayların iskânı için uygun boş yer olarak gösterilmekte ve “Şekerlipınar” adıyla anılmaktadır.159 Buradaki “pınar” sözünün köyde günümüzde de mevcut olan su kaynağına işaret ettiğini söylemek mümkündür. “Şekerli” ibaresi ise, bizce su kaynağının tatlı oluşunu değil, geçmişte Atçeken (Esbkeşân) Yörüklerinin Şekerli cemaatinin, burasını yurt tutmuş olduklarım göstermektedir. Gerçekten de bu havalide XVI. yüzyılda ve sonrasında Atçeken Yörükleri mevcut olduğu gibi,160 Şereflikoçhisar çevresinin bağlı olduğu kaza da 1929’a kadar Esbkeşân adım taşımaktaydı.
Osmanlı belgelerinde, 1860’larda bu mevkinin boş olduğu kaydedilmekle birlikte, o tarihlerde buraya yerleşen Nogaylar arasında köy mevkisinde 7 Rum ailesinin yaşamakta olduğu, hatta bazı Nogayların onlardan Rumca sözler öğrendikleri bilgisi günümüze kadar ulaşabilmiştir. Anderson’ın XIX. yüzyıl sonunda köyü “Şekerli” olarak zikretmesinden, burasının o dönemdeki isminin Şekerli olduğu da görülmektedir.[1]XX. yüzyıl içinde köyün ismi “Şekerli”den “Şeker”e dönüşmüştür.[2]
Günümüzdeki Şeker köyünün halkını teşkil eden Nogayların ataları Cetisan (Yedisan) koluna mensup olup, eski Kırım Hanlığı arazisi olan Kırım’ın ve Kuban Nehri’nin kuzeyindeki Kıpçak bozkırlarında yaşamaktaydı. Cetisan kolunun asıl bulunduğu yerler, Kırım Yarımadası’nın hemen kuzey doğusundaki bozkır bölgesi olmakla birlikte, Kırım Hanhğı’nın 1783’te Rusya tarafindan ortadan kaldırılmasını müteakip, diğer Nogaylar gibi Cetisanların da yerleri değişmiş ve bazıları Kırım’ın dışında teşkil edilen özel Nogay bölgesine yerleştirilmiş, bazıları da Kafkasya’nın kuzeyinde kalan Beştav (Bestav; Rusçası Pyatigorsk) ve Kumu Nehri boyundaki bozkırlara gitmişti.[3]1859-1860 yıllarındaki büyük Nogay göçü ile Osmanlı Devletine göç eden Nogaylar da muhtelif kafilelerle bu bölgelerden gelmekteydi. Bu muhacirlerin çoğunluğu Kırım’dan gemiye binmişlerdi Şeker köyünde muhafaza edilebilen göç hatıralarında da Kırım’dan ve özellikle Sevastopol (Akyar) Limanı’ndan çıkıldığı belirtilmektedir.
Farklı kafilelerle gelen muhacirler, genellikle İstanbul’a (bazen de Rumeli veya Anadolu’nun başka sahillerine) çıkmakta ve oradan da Osmanlı hükümetinin iskânları için belirlediği bölgelere gönderilmekteydi. Belirlenen iskân bölgelerinden biri de Konya vilayetiydi. Göçmenler Konya vilayetine hem kara yoluyla hem de Silifke, Tarsus ve İskenderun iskelelerine çıkmak üzere deniz yoluyla sevk edilebilmekteydi. Bu şekilde, 1860 yılında Konya havalisinde binlerce Nogay muhacir birikmiş durumdaydı. Osmanlı hükümeti hem sosyal hem de ekonomik gerekçelerle bu muhacirlerin mevcut köylere küçük gruplar hâlinde dağıtılması arzusundaydı. Bununla birlikte, muhacirler böyle bir dağıtıma kesinlikle rıza göstermeyerek topluca iskânlarını talep etmiş, aksi takdirde yerleşmeyeceklerini, hatta vatanlarına geri döneceklerini beyan etmişlerdir. Nogay kabile reisleri nihaî iskânları için (Şekerli/ Şekerlipınarı mevkisinin de bulunduğu) Paşa Dağı havalisini talep etmekteydi.[4] Bu durum, Bâb-ı Âlî, mahallî idare, yerli halk ve muhacirler arasında uzun sürecek bir ihtilafın da başlangıcıydı. Her hâlükârda kendilerine tahsis edilen iskân yerlerinde yaşamak istemeyen muhacirler, mahallî idarenin muhalefetine rağmen kendi teşebbüsleriyle yerleşecek yer bakmakta ve hatta yerleşmekteydi.
Bu şekilde, Paşa Dağı çevresine 1860 yılının ikinci yarısında pek çok Nogay muhacir gelmiş durumdaydı. Ekim 1860 itibarıyla buralarda bulunan 1.144 Nogay muhacirden 318’i Cetisan koluna mensuptu.[5]Muhacirler 3-5 hane olarak yerlilerin yaşadığı köylere dağıtılmaya şiddetle karşı koymakta ve toplu olarak iskânlarında ısrar etmekteydi. Mayıs 1861’de muhacir kabile reislerinden Murad Gazi ve Resul, Şekerlipınarı ve Akarca köy mevkilerine nihaî olarak yerleşmek üzere Bâb-ı Âlî’ye müracaat ettiler.[6] Osmanlı hükümet yetkilileriyle muhacirler arasındaki anlaşmazlık bir müddet daha devam ettiyse de, neticede muhacirlerin hem Şekerlipmarı’na hem de çevredeki başka bazı köylere toplu olarak yerleşmeleri hükümet tarafindan kabul edildi. Şekerlipınarı’na Nogayların iskân ve onlar için ev yapılması sürecinin 1862-1863 yılları içinde tamamlandığı anlaşılmaktadır. Buraya ilk olarak yerleşen grup 30 haneden ve 117 nüfustan oluşmaktaydı.
Reisleri Özbek Hoca adını taşıyan bu gruba tohumluk, öküz ve çift edevatı da verilmişti.[7] Şekerlipınarı yahut Şekerli köyüne yerleşen Nogay muhacirler bu gruptan ibaret olmamıştır. Müteakip yıllarda hem çevredeki diğer Nogay köylerinden hem daha uzak yerlere iskân olunmuş Nogaylardan hem de Osmanlı ülkesine yeni gelen Nogay muhacirlerden Şekerli’ye yerleşenler çıkmıştır. Her hâlükârda, Şekerli’ye yerleşenlerin ve yerleşecek olanların ortak özelliği tamamının Cetisan koluna mensup olmasıydı.
Muhacirlerin başına gelen en büyük belalardan olan sıtma ve diğer salgın hastalıklar, büyük tahribat doğuran kuraklıklar, yerli halklarla ortaya çıkan arazi paylaşma anlaşmazlıkları ve eşkıyalar, Paşa Dağı havalisindeki Nogay muhacir köylerinde ciddî nüfus değişikliklerine yol açmıştır. Bunun neticesinde, bazı köyler zaman içinde kısmen veya tamamen boşalmış, buraların ahalisi aralarında Şekerli’nin de bulunduğu diğer Nogay muhacir köylerine taşınmak zorunda kalmıştır. Meselâ, Şekerli’ye komşu olan Nogay muhacir köyü Çöpler, XX. yüzyıl başında eşkıya ve hastalık gibi sebeplerden boşalınca,[8] buranın sakinlerinden bazıları yakındaki Nogay köyü Aktaş’a göçmüşlerdir. Ne var ki 1920’lerde Aktaş da dağılınca, bu sefer yine yakınlardaki Şedidhöyük (günümüzdeki Tatarhöyük) köyüne taşınmışlar, 1930’larda bu köyün de Nogaylar tarafından tamamen terk edilmek zorunda kalınması üzerine en sonunda Şeker’e yerleşmişlerdir. Meselâ, günümüzde Şeker köyünde yaşayan Atay soyadlı sülale, köken olarak Aktaş köyünden göçmüş soylardandır.
İskânı takip eden 20-30 yıl içinde Şekerli’yi de sıtma dolayısıyla terk etmek zorunda kalan ve Çukurova tarafındaki (bugünkü Ceyhan ilçesi dâhilindeki) Nogay köylerine giden muhacirlerin olduğu da biliniyor,[9]Ne var ki Çukurova’daki muhacir köyleri sıtma nedeniyle en büyük zarara maruz kaldıklarından, oralara gidenlerin birçoğu Şekerli’ye geri dönmüştür. Hatta ilk olarak Çukurova’ya iskân olunup da sonradan Şekerli’ye yerleşen Nogaylar da bilinmektedir. Özellikle Büyük Mangıt köyü (hâlen Ceyhan ilçesine bağlı Büyük Mangıt beldesi) mezarlığındaki[10] eski Nogay mezartaşlarındaki tamgalar ile Şeker köyü mezarlığın- dakilerin önemli ölçüde paralellik taşıması, her iki köy arasındaki akrabalıklara da, geliş gidişlere de delalet etmelidir.
Şeker köyüne Karacabey (Mihalıç) tarafından gelip yerleşen bazı Nogay aileleri de olmuştur. Bu ailelerin ataları, 1850’lerin sonunda ve 1860’ların başında Kıpçak bozkırlarından veya Beştav tarafından göç ettikten sonra, o zaman Osmanlı Devleti sınırları içinde bulunan Dobruca’ya iskân olunmuşlardı. 1877- 1878 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi) neticesinde bu topraklar Osmanlıların elinden çıkınca bu sefer de Anadolu’ya göçmek zorunda kalmışlar ve Mihalıç’ın Ovaesemen köyüne yerleşmişlerdi. Bunlardan, sonradan Kara soyadını alacak olan sülale, 1925 yılında Ovaesemen’den ayrılarak Ankara üzerinden Şeker’e göçmüştür. Ovaesemen’deki Nogaylardan Erbay soyadını alan sülale ise 1930’larda Şeker’e taşınmıştır.
Tamamen Cetisan koluna mensup Nogaylarla meskûn bulunan Şeker köyünde, muhacereti takip eden onlarca yıl boyunca evlilik ilişkileri de titizlikle bu kol içindeki Nogaylarla kurulmuş, başkalarından kız alıp vermekten şiddetle kaçınılmıştır. Nogayların Cemboyluk kolundan olanlarla evlilikler 1940’larda başlamış ve tedricen yaygınlaşmıştır. Nogay olmayanlarla evlilikler ise 1970’lerde görülmeye başlanmıştır.
Evliliğe ve toylara ilişkin âdetler, her yerde olduğu gibi Şeker’de de en çarpıcı şekilde törenlerde yerine getiriliyordu. 1990’lara kadar uygulandığı ve 2000’li yıllarda da birçok unsuruyla uygulanmaya devam ettiği şekliyle, Şeker köyündeki karakteristik bir Nogay toy süreci şöyle yaşanırdı:[11]
2000’li yılların sonu itibarıyla Şeker köyünde, günlük hayatta çoğunlukla Nogayca konuşulmaya devam etmekteydi. Bununla birlikte, özellikle genç nesil, arasında, Nogayca kelime hazinesi bakımından hayli fakirleştiği ve özelliklerini kaybetmeye başladığı müşahede edilebilmekteydi.
Şeker köyünde karakteristik Nogay yemekleri yapılmaya devam edilmektedir. Örnek olarak, qasıqbörek (sulu veya susuz iki çeşit olarak), qazanbörek (tataraş), tavabörek (Kırım lcöbetesi şeklinde), çibörek, salma, alişke şorbası, laqsa, bavursaq, inqal[12] ve irimşikbörek gibi yemekler zikredilebilir. Özellikle hamur aşlarından sonra içmek üzere sofrada sorpa (et suyu) bulundurulması da âdettendir. Tuzlu Nogay çayı da köyde yaygın olarak tüketilmektedir. Nogay çayı, hem sütsüz ancak tuzlu, karabiberli ve tereyağlı “qara şay” (kara çay) hem de sütlü olarak “aq şay” (ak çay) şeklinde hazırlanmaktadır. Nogay çayı “ayaq” adı verilen özel çanaklarla içilir. Başka Nogay köylerinde olduğu gibi Şeker’de de geçmişte at eti yaygın olarak yenmekte, özellikle at eti ve yağından hazırlanan bir çeşit sucuk olan “qazı” da yapılmaktaydı. Ancak en geç XX. yüzyılın ortasından sonra, (muhtemelen çevredeki Nogay olmayan halkın veya devlet memurlarının tepkilerinden çekinilerek) köyde at eti yenmesinin terk edildiği anlaşılmaktadır. Yine geçmişte yaygın olarak yapılan “qurt” (kurut, yani kurutulmuş yoğurt) da günümüzde yapılmamaktadır.
Şeker köyünde yaşayan Nogaylar, özellikle 2000’li yıllardan itibaren kimlik ve kültürlerine artan bir ilgi göstermeye başlamışlardır. Meselâ Ankara ve başka şehirlerdeki, hatta Hollanda’daki Nogay kültür ve dayanışma derneklerinin faaliyetlerinde, gerek buralarda yaşayıp da Şeker kökenli olan gerekse hâlen Şeker’de yaşamaya devam eden Nogayların birinci derecede rolü olmaktadır. Köye, Dağıstan Muhtar Cumhuriyeti’nin Nogay bölgesinden ziyarete gelenler olduğu gibi, köyden oraya gidenler de vardır.
Daimî olarak (yaz kış) Şeker köyünde yaşayan Nogay aileleri şu soyadlarını taşımaktadır: Aday, Aktan, Aktaş, Albay, Altıntaş, Caner, Çelik, Çetin, Çimen, Dağtekin, Demiroğlu, Dinç, Erbay, Eren, Gümüştaş, Güneş, Ilıkkan, Işık, Kale, Karakaş, Karaman, Karataş, Kaya, Kızıltaş, Kurtul, Kuyucu, Oğuz, Okçu, Özat, Özkan, Polat, Soycan, Şen, Tosun, Yaman, Yıldırım ve Yılmazer. Bunlara ilâveten, Açıkel, Aypay, Demirsoy, Güner, Gürcan, Kara, Kavaklı, Kayabaşı, Koç, Özbek, Özer, Sarpdağ, Taşdemir, Taşkır, Tektaş ve
Tümer soyadı aileler, köy dışında yaşamakla birlikte Şeker ile olan irtibatlarını sürdürmekte ve hiç olmazsa yaz aylarında gelip gitmektedirler. Köyde yaşamakta olan ailelerin hepsinin köy dışına göç etmiş kolları bulunmaktadır.
TÜRKİYE’DEKİ KIRIM TATAR VE NOGAY KÖY YERLEŞİMLERİ Doç.Dr. HAKAN KIRIMLI’nın Kitabından alınmıştır.Camiamız adına teşekkür ederiz Hakan KIRIMLI Hocama
[1] Anderson, s. 115.
[2] Nitekim Dâhiliye Vekâleti Mahallî İdareler Umum Müdürlüğü’nün yayımladığı, 1933 tarihli resmî köyler cetvelinde burasının adı “Şeker” olarak gösterilmektedir. Köylerimiz, İstanbul, 1933, s. 692.
[3] Şeker köyü sakinlerinden Ümmühan Dağtekin ve Vehbi Polat, atalarının Kumu Nehri boyundan ve Beştav (Bestav) havalisinden geldiğini bilmekteydi.
[4] BOA, A.MICT. UM,, Dosya no.: 45, Gömlek no.: 86.
[5] Mehmet Yılmaz, “Konya Vilâyetinde Muhacir Yerleşmeleri. 1854-1914”, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi, Konya, 1996, s, 78. Sonradan Şekerli/Şekerlipınarı köyüne yerleşecek olan Cetisanların hiç değilse bir kısmı da bunların arasında olmalıdır.
[6] BOA, A.MKT.NZD., Dosya no.: 356, Gömlek no.: 46.
[7] BOA, ML.MSF., Defter no.: 17020, s. 4.
[8] Çöpler köyü, tamamen Nogaylar tarafından terk edildikten sonra buraya, Hısn-ı Mansur (bugünkü Adıyaman) taraflarından gelen Kürtler yerleşmiştir.
[9] 1900 yılında, Koçhisar’dan ayrılıp padişah mülklerinden olan (bugünkü Ceyhan taraflarındaki) Çukurova Çiftliği’ne, yani Mercimek köyüne yerleştirildiklerini, ancak buraya uyum sağlayamayarak geri dönmek istediklerini bildiğimiz, toplam 27 hane Nogay muhacirin bunlar arasında olması kuvvetle muhtemeldir. BOA, DH.MHC., Dosya no.: 33, Gömlek no.: 41.
[10] Kumcusu olan Nogaylardan hiç kimsenin kalmadığı, Büyük Mangıt kasabası mezarlığında, 1999 yılı Ağustos ayında yaptığımız incelemede tespit ettiğimiz, üzerinde tamgalar bulunan eski Nogay mezartaşlarının (o dönemin Büyük Mangıt belediyesi yetkililerine yaptığımız bütün uyanlara rağmen) 2009 yılındaki ekspedisyonumuzda tamamen ortadan kaldırılmış olduklarım gördük. Muhtemelen mezarlıkta yer açmak gibi bir sebebe dayanan bu büyük sorumsuzlukla, Nogay muhaceret tarihinin az sayıdaki belgelerinden önemli bir kısmı daha yok edilmiştir. Şeker köyü mezarlığında ise durum nispeten daha iyidir. Bu mezarlıkta hâlen çok sayıda tamgalı mezartaşı bulunmakla birlikte, geçmişte çok daha fazla olduğu bellidir. Nitekim eski mezartaşlarının bir kısmı da kullanılarak mezarlığın etrafina duvar yapılması ile bunlardan pek çoğu yok olmuş veya tamgaları görünmez hâle gelmiştir. Duvarda kullanılan bazı baştaşlarındaki tamgalar hâlâ görülebilmektedir.
[11] Bu bilgileri bize veren Celâlettin Erbay’a teşekkür ederiz.
[12] İnkal, yufka şeklinde açılan hamurun küçük kareler hâlinde kesilip uçları birbirine yapıştırıldıktan sonra et suyunda haşlanması, sonra da süzülüp tepsiye konulmasıyla yapılır, üzerine haşlanmış iri parça etler konulur.
AKİN KÖYÜ
Ankara’nın Şereflikoçhisar ilçesine bağlı Akin köyü, il merkezine 130 km ilçe merkezine de 41 km mesafede bulunmaktadır. 2007 yılı itibarıyla köy nüfusu kış aylarında yaklaşık 350 kişi (75 hane) iken yazın 500-600 kişiyi (100-150 hane) bulmaktadır. Köyde boş duranlar da dâhil olmak üzere toplam 220 hane (bina) mevcuttur. İki mevsim arasındaki bu fark, kışları şehirlerde geçiren pek çok köylünün yazın tarlalarını işlemek ve Almanya ve Hollanda’da yaşayan Akinlilerin de tatillerini geçirmek için köye dönmelerinden kaynaklanmaktadır. 1960’h yıllardan itibaren başlayan göç sürecinde Akin köyünden pek çok kişi çalışmak üzere Almanya ve Hollanda’ya yerleşmiştir. Bu kişilerden birinci nesilden olanların birçoğu emekliliğini müteakip köye dönse de, ikinci nesil Avrupa’da kalmayı tercih etmektedir. Köy halkından olup da Avrupa’ya yerleşmiş olan yaklaşık 25 hane bulunmaktadır.
Akin köyünün geçimi tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Köyde (silajlık ve hayvan yemi olarak) arpa, buğday ve mısır ekilmektedir. Birkaç aile pancar da yetiştirmektedir. Akin köyünde hem büyükbaş hem de küçükbaş hayvancılık yapılmaktadır.
Akin köyü halkının hemen tamamım Nogaylar teşkil etmektedir. Yalnızca 1950’lerde Kaman’dan gelen Benzer soyadlı ve 1949’da Kulu’nun Mandıra (değiştirilen adı, Ağılbaşı) köyünden göçen Tosun soyadlı aileler Kırım Tatarı’dır. XX. yüzyılın ilk çeyreğinde Şereflikoçhisar’ın Sadıklı köyünden Akin’e taşınanların soyundan gelen ve Nogay asıllı olmayan birkaç aile dahi en az üç nesildir köyde yaşadıklarından kültürel olarak tamamen Nogaylaşmışlardır. Köye 1950’lerde iskân olunan Doğu Türkistan kökenli 7-8 hane kadar Kazak muhacir ise köyde kalıcı olmamış ve tedricen buradan ayrılmışlardır.
Akin köyü adını köyün güneyindeld beyaz topraklı mevkide antik çağlarda içinde insanların yaşadığı inlerin bulunmasından almaktadır. Söz konusu inler yalan sayılabilecek bir süre önce çökerek toprak altında kalmıştır. Bununla birlikte, 2005 yıkıda Köy Hizmetleri tarafından köy yakınlarındaki taş ocağından köy yolu için taş çıkarmak üzere yapılan bir kazı çalışması esnasmda yeni bir yeraltı yerleşimi ortaya çıkarılmıştır. Arkeologların çalışmalarında burada on iki oda ve bu odaların bağlı olduğu salonlar tespit edilmiş ve burasının MS II. yüzyılda inşa edilmiş olduğu açıklanmıştır.30 Ancak çökmeler dolayısıyla emniyetli olmayan bu yeraltı yerleşiminin girişi kapatılmış ve burası ziyarete açılmamıştır. Köy mezarlığının çevresinde esld yerleşimlere ait çanak çömlek kalıntılarının çıkması, köyün veya yalan çevresinin iskân geçmişine ışık tutmaktadır.
Günümüzdeki Akin köyü ise 1860’ların ilk yılları içinde Nogay muhacirler tarafından kurulmuştur. Köyün kurucusu Nogaylar, Cemboyluk koluna mensup olup 1859’da eski Kırım Hanlığı toprakları olan Kırım’ın kuzeyindeki Kıpçak bozkırlarından ve sonradan yerleştirilmiş olduldarı Kuban ve Bestav (Beştav) bölgelerinden Osmanlı Devleti’ne göç etmişlerdir. Osmanlı hükümeti tarafından iskân için kafileler hâlinde Konya eyaletine sevk edilen Nogay muhacirler ile merkezî ve mahallî idareciler arasında ihtilaflar meydana geldi. Devlet yetkilileri ekonomik ve sosyal sebeplerden muhacirlerin küçük gruplar hâlinde mevcut köylere dağıtılmalarım isterken Nogaylar, toplu olarak iskânlarım talep ediyorlar ve çevrede yerleşebilecekleri uygun yerler arıyorlardı. Bu şekilde, muhacirlerin birçoğu peyderpey 1860 yazına doğru iskânları için müsait olduklarım düşündükleri Paşa Dağı civarına gelmeye başladı. 1860 Ekim ayında Paşa Dağı havalisindeki Nogay muhacir sayısı 1.114’ü bulmuştu ve bunların 826’sını Cemboyluk koluna mensup olanlar teşkil etmekteydi.[1] Bölgeye grup grup Nogay muhacirlerin gelişi, müteakip aylarda da devam etti. Kabile reislerinin idaresi altında çevredeki muhtelif yerlere yerleşmeye başlayan muhacirler gerek Osmanlı idarecileriyle gerekse çevredeki yerli köylerin sakinleriyle ihtilaflar yaşamaya devam ediyorlardı. Bunlara rağmen, neticede 1861 yılı içinde bu çevrede Nogay iskâmmn az çok istikrar kazandığı ve Osmanlı yetkililerin de yerleşimlere razı olduğu anlaşılmaktadır. Muhacirlerin bilfiil Akin köyü mevkisinde yerleşmeye başlamaları 1860 veya 1861’de gerçekleşmiş olmalıdır. 2 Temmuz 1863 tarihli bir Osmanlı muhasebe defterinde, Paşa Dağı havalisinde iskân olunan muhacirler için Konya eyaletine bağlı kazalarda yaşayan halktan toplanan yardımlar, devletin muhacirlere verdiği tohumluk buğday, öküz ve çift edevatının masrafları gösterilmektedir. Buna göre, Lütfullah ve Nureddin Hocaların toplam 32 hane 128 nüfustan oluşan kabileleri, 1863 yazı itibarıyla Akin köyünde iskân edilmiş ve kendilerine sözünü ettiğimiz yardımlar yapılmıştır.[2] Muhacirlerin Paşa Dağı çevresinde yerleştikleri yerlerin bazıları kalıcı olmamış, bazıları birkaç ay yahut birkaç yıl gibi kısa süreler içinde terk edilerek buralardaki muhacirler, yakınlarındaki kendi kabilelerine mensup diğer Nogay muhacir köylerine ve şu cümleden olarak Akin’e taşınmışlardır.[3] Akin’e zaman içinde gerek yeni göç etmiş muhacirlerden gerekse Osmanlı Devleti’nin başka yerlerine iskân edilmiş olanlardan gelip yerleşen Nogaylar olmuştur.[4]
Başka yerlere iskân olunan Nogay muhacirlerin çoğu gibi, Paşa Dağı havalisindeki Nogay muhacirler de başta sıtma olmak üzere salgın hastalıklardan büyük zarar görmüşlerdir. Bu durum Akin için de geçerliydi. En azından 1930’lu yıllara kadar sıtmanın Akin’de görüldüğü hatırlanmaktadır. Her şeye rağmen Akin köyü dağılmadan günümüze kadar gelebilmiştir. Bununla birlikte, çevrede kurulan bazı Nogay muhacir köyleri yarım asır kadar hatta biraz daha fazla süre mevcudiyetlerini muhafaza edebildilerse de, başta sıtma olmak üzere salgınlara ve diğer sebeplere bağlı olarak dağılmışlar ve sağ kalan ahalileri de çoğunlukla yakınlardaki diğer Nogay köylerine yerleşmişlerdir.
Bunlardan biri de Bâlâ’nın Yeniyapan köyünün 8 km kadar güneyinde mevcut olan Nogay muhacir köyü Karaburun’dur. 1860’larda çevredeki diğer Nogay köyleriyle birlikte kurulmuş olduğu anlaşılan Karaburun’daki Nogaylar sıtmadan büyük kayıplar vermişlerdir. Bu şekilde, hayatta kalabilen muhacirler peyderpey köyü terk etmeye başladılar. Nihayet köydeki Nogaylarm ileri gelenlerinden ve buradald toprakların da tamamının veya büyük kısmının elinde olduğu anlaşılan Hacı Murat Ağa, topraklarını yakındaki Bıyık-ı Sagir (ICüçükbıyık) köyünden olup Urfa’mn Suruç kazası kökenli Kürt ileri gelenlerinden birine satarak Akin köyüne göçtü. Osmanlı nüfus kayıtlarında Hacı Murat Ağa’nın 1898’de köyden ayrıldığı kaydedilmektedir.[5] O dönemde köye kayıtlı yalnızca 5-6 ailenin gözükmesi, Karaburun’un ortadan kalkmak üzere olduğunu açıkça göstermektedir. Nitekim 1898’de buradan geçen İngiliz seyyah ve arkeolog
J. G. C. Anderson, Karaburun’u “sefil bir Tatar köyü” olarak tasvir etmektedir.[6] Hacı Murat Ağa’nın topraklarını satmasıyla köyde kalan diğer Nogaylarm da Akin’e göçtükleri ve böylece XIX. yüzyıl sonlarında Karaburun’daki Nogay varlığının ortadan kalktığı bilinmektedir.[7] Karaburun’daki Nogayların Akin’e göçmeleri, bunların da Cemboyluk koluna mensup olduklarına işaret ediyor olmalıdır.
Çevredeki Nogay köylerinden Çöpler, Aktaş, Harhar ve Şedidhöyük (bugünkü Tatarhöyük) de XX. yüzyılın ilk çeyreği içinde dağıldılar. Bu köylerin halkından da bir kısmı (özellikle Cemboyluk koluna mensup olanlar) Akin’e göç etti. Bunlardan Cemboyluk koluna mensup olan[8] Nogayların yaşadığı ve hâlen Şereflikoçhisar’a bağlı bulunan Çöpler köyü 1920’lerde kolera salgım dolayısıyla Nogaylar tarafından terk edilmiştir. Çöpler’den ayrılan Nogaylar meyamnda; Kızıldağ, Küçükönal, Polat ve Erinşek (bu sülaleden yaşayan kimse kalmamışür) soyadlarını alacak olan sülaleler Akin’e yerleşmişlerdir. Önal soyadını alacak olan aile ise İstiklâl Savaşı yıllarında Çöpler’den Akin’e göç etmiş ve 1948’de buradan Kırkkuyu köyüne taşınmıştır. Bâlâ’ya bağlı Şedidhöyük (günümüzdeki Tatarhöyük) köyü Nogaylar taralından (muhtemelen 1920’ler ve 1930’larda) terk edilirken buradaki ailelerinden bazıları da Akin’e göçtü. Keneges kabilesinden olan Sütbaş soyadk sülale bunlardandır. Şereflikoçhisar’a bağlı Aktaş köyünü terk eden Nogayların bir kısmı da 1926-1936 yılları arasında Akin’e taşınmışlardır.[9] Aktaş’tan gelen Nogaylar Akin’dekilerden farklı olarak Cetisan koluna mensuptu. XX. yüzyıl boyunca Akin’e evlilik ve diğer şahsî sebeple başka Nogay köylerinden münferit göçler de olmuştur. Meselâ, Orak soyadlı sülale Kırıkkale’nin Keskin ilçesinin Darıözü köyünden gelmiştir.
Akin köyündeki Nogaylar arasında eski kabile aidiyetlerinin hatıraları önemli ölçüde- günümüze kadar gelebilmiştir. Büyük çoğunluğu Cemboyluk koluna mensup olan köy halkı arasında Aqılqoca, Buqsay, Oraq, Ormanşı, Toğalı, Irğaqlı, Çağılbay, Mesit ve Şarman kabilelerinden sülalelerin bulunduğunu tespit edebildik. Bunlardan Aqılqoca ve Buqsay, köyün kurucu kabileleri olarak gösterilmekteydi. Bu iki kabilenin (yahut bunlardan sadece birinin) tamgası ise “elif’ idi.
Akin köyü mezarlığında geçmişe ait mezartaşlarından çoğu bakımsızlık yüzünden yok olmuştur, ancak günümüze kalan bazı mezartaşlarında Nogay kabile tamgalarma rastlanabilmektedir. Akın’de en geç XX. yüzyılın ortalarına doğru terk edilmiş olan baştaşlarına kabile tamgalarım çizme geleneği 1996 yılından itibaren Tanatar ailesi tarafından tekrar canlandırılmış ve bu sülalenin tamgası olan “elif’, baştaşlarına konmaya başlanmıştır.
Eskişehir’in Seyitgazi ilçesinin Aksaklı köyünden tanınmış halk araştırmacısı Numan Akmangıt, 1930’lu yılların ikinci yarısında Akin’i ziyaret ederek buradaki Nogaylarm kabile yapıları ve kültürleri hakkında araştırmalar yapmış ve malzeme toplamıştı. Kendisi de Nogay olup 1930’lu yıllarda dönemin dilci çevrelerinde gayet popüler olan Numan Hoca’nm topladığı malzemeler ve bilgilerin ne yazık ki hiçbirisi günümüze gelememiştir. Bununla birlikte, Numan Hoca’nm köyde anlattıklarının bazıları köy yaşlılarınca hâlâ hatırlanmaktaydı. Anlatılanlara göre, Cumhurbaşkanı Kemal Atatürk dil çalışmaları dolayısıyla sıkça görüştüğü Numan Hoca’ya “Sen hangi ordudansın?” diye sorduğunda, “Altın Ordu’danım” cevabını alınca “Bravo Hocam!” demiştir.
Etnik ve kültürel açıdan gayet homojen bir yapıda olan Akin köyü yüz yılı aşkın bir süre Nogay kültürünün otantik özellikleriyle yaşatıldığı kapalı bir ortam mahiyetinde kalmıştır. Gerek günlük hayatta gerekse özel günlerde Nogay kültürü bütün ayrıntıları ve vurgularıyla yaşatılmaktaydı. Kaçınılmaz olarak zamanın getirdiği sosyolojik ve ekonomik değişiklikler, kültürel sahalarda da doğrudan etkisini yapmış ve bir zamanların kapak toplumunun hızla açılmasıyla geçmişin kültürü de aym hızla ortadan kalkma yahut değişme sürecine girmiştir. Bu, geçmişteki özel günlere ait ritüelllerin büyük çoğunluğu için geçerlidir. Meselâ, köyde Hıdırellez günü (6 Mayıs) “tepreş”e çıkma âdeti vardı. O gün gençler kırlara çıkar, yumurtalar boyardı ve gün boyunca şenlikler olurdu. Uzun bir dönem, tamamen geride kalan ve uygulanmayan “tepreş” (tepreç)[10] geleneği, 2000’li yıllarda Nogay kültür dernelderince Şereflikoçhisar ve Kulu havalisindeld seldz Nogay muhacir köyünü kapsayacak şekilde her yıl düzenlenen, çok daha modern içerikli “sabantoy”larla farklı bir mahiyet kazanarak yeniden canlanmıştır. Köyde, Ramazaiı aylarının vazgeçilmez geleneklerinden çocukların “Şeramazan” söyleyerek gezmeleri ise 2000’li yıllarda az da olsa sürdürülmekteydi.
Akin köyündeki evlilik usul ve gelenekleri de zaman içinde ciddî değişimler yaşamıştır. Köyün kuruluşunu takip eden yüz yıla yakın bir süre, değil Nogay olmayanlarla, Cemboyluk koluna mensup olmayan Nogaylarla dahi evlilikler nadiren görülmüştür. Kadim Kıpçak / Türk geleneklerinden olan yedi göbek içindeki akrabalarla evlenmeme âdeti de Akin köyünde titizlikle korunmaktaydı. Ancak akraba evliliklerine karşı olan bu yasak, XX. yüzyılın ikinci yarısmda bozulmuştur. 1960’lardan itibaren ise az da olsa dışarıdan evlilikler görülmeye başlamıştır. Günümüzde, Nogay olmayanlarla yapılan evlilikler gayet yaygındır. Evvelce Nogay geleneklerine ve kültürel özelliklerine göre yapılan toylar (düğünler) da 1980’lerden beri tamamen çevredeki Türk köylerinde olduğu şekilde yapılmaktadır. Geçmişin toylarından ancak yaşlıların hafizasındaki bazı şınlar (çınlar) hatırlanmaktadır.
2000’li yılların başları itibarıyla Akin köyünde günlük hayatta Nogayca yaygın olarak konuşulmaktaysa da, bilhassa yirmi yaşın altındaki nesil, kendi aralarında Türkiye Türkçesi konuşmaktadır.
Akin köyünde, tipik Nogay yemekleri günümüzde de pişirilmektedir. Bunlar arasında özellikle inqal, qasıqbörek, qazanbörek, tavabörek ve çibörek en yaygın olanlarıdır. Südü ve tuzlu olan Nogay çayı da köy halkının tamamı tarafindan içilmektedir. Geçmişte Nogaylar tarafindan çok yenilen at eti ise uzun yıllardır Akin’de yaşayan Nogaylarca yenilmemektedir. Köylülerin anlattıklarından köyde en son 1960’larda at eti yenildiği anlaşılmaktadır.
Akin köyünde yaşayan Nogaylar, özellikle 2000’li yıllarda kurulan Nogay kültür derneklerinin faali- yederine aktif olarak katılmaktadır. Köy halkından Dağıstan Muhtar Cumhuriyeti’nin Nogay bölgesine, Beştav (Bestav) taraflarına ve Kırım’a ziyarete gidenler bulunmaktadır. 2007 yılından itibaren Hollanda’da yapılmakta olan Avrupa Nogay Kurultayı’na katılanlar da vardır.
Akin köyü halkı, Osmanlı Devleti’nin son döneminde katıldığı savaşlara ve İstiklâl Savaşı’na evladarım göndermiş, bunlardan birçoğu şehit düşmüştür. Son olarak, Akin köyü gençlerinden olup Türkiye’nin güneydoğusunda askerliklerini yapmaktayken Jandarma Uzman Onbaşı Mustafa Öztürlc (1996) ile Hakan Pekcan (1999) şehit düşmüşler ve köy mezarlığında defnedilmişlerdir.
Akin köyündeki Nogay ve Kırım Tatar aileleri şu soyadlarını taşımaktadır: Akay, Akbaş, Akkurt, Aksu, Aktuğ, Altınkaya, Altıntav, Arabacı, Aytav, Bayar, Baybüke, Benzer, Çağay, Çağdaş, Dakak, Demir, Dinçer, Dirikgil, Erişek, Esenbay, Göçer, Güreşen, Hacabay, Kara, Karakaş, Kızıldağ, Kızıler, Koksal, Küçükönal, Orak, Özçiçelc, Özil, Özkan, Öztav, Öztürk, Pekcan, Polat, Sütbaş, Şener, Şentürk, Tanatar, Tanrısever, Taymaz, Toker, Tosun, Turgut, Ünal ve Yıldırım.
[1] Mehmet Yılmaz, “Konya Vilâyetinde Muhacir Yerleşmeleri. 1854-1914”, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi, Konya, 1996, s. 78.
[2] T.C. Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), İstanbul, ML.MSF., Defter no.: 17020, ss. 3-4.
[3] Bu gibi yerleşimlerden biri Karahamzalı köyünün bitişiğinde bulunmaktaydı. Mehmet Yılmaz, bu yerleşim yerinin Nogaylarm iskân edildiği 1860’larda Küpler ve Çobanpınarı adlı mevkilere tekabül ettiği görüşündedir. Yılmaz, s, 103.
[4] Meselâ, sonradan Öztürk soyadını alacak olan sülalenin atası diğer Nogay muhacirlerden farklı olarak muhtemelen 1880’lerde Kafkasya üzerinden kara yoluyla Osmanlı Devleti’ne göç etmiş, önce Kırşehir’in Kaman kazasına bağlı Nogaykızıközü köyünde bir müddet yaşadıktan soma 1888’de Akin’e yerleşmiştir. Bu sülale Toğalı kabilesine mensuptur.
[5] Bâlâ İlçe Nüfiıs Müdürlüğü Atik Defteri, Cilt: 9, s. 158.
[6] J. G. C. Anderson, “Exploration in Galatia cis Halym”, The Journal ofHellenic Studies, Cilt: XIX (Londra, 1899), s. 106.
[7] Karaburun köyü hakkında verdikleri bilgilerden dolayı günümüzdeki Karaburun Çiftliği’nin sahibi Celâl Dalkıran’a (1940 Küçükbıyık doğumlu) teşekkür ederiz.
[8] Çöpler’deki Nogaylar arasında Mesit, Çağılbay ve Şarman kabilelerine mensup kimselerin bulunduğunu tespit edebildik.
[9] Dilek Çetin, “Nogaylar Üzerine (Doğankaya, Şeker, Akin Köyleri) Sözlü Tarih Çalışması”, Yayımlanmamış Bitirme Tezi, Gazi Üniversitesi, Ankara, 2006, s. 10.
[10] Akin köyünde, geçmişte “sabantoy” değil, “tepreş” kelimesi kullanılmaktaydı.